artık ve de ne yazık ki son günlerde evimizde, ‘yağlı yüzlü’, etti, tiritti; dolmaydı, sakatattı; ciğerdi, kokoreçti o gün aklımıza ne eserse onu pişirip de yemenin tadı tuzu yok.
çünkü maalesef ne yazık ki (yeniden ediyoruz bu lafı) babiş, ‘obez’ olmamasına, ‘kilolu’ göstermemesine rağmen birkaç gündür sadece ‘sağlık’, ‘doğru beslenme alışkanlığı edinme’ nedeniyle diyette!
artık baba-kız ne pazarları dışarıda kahvaltı edip tereyağlı sade, peynirli yumurtalar yiyip; yanlarında da kıymalı, peynirli kol börekleri götürebiliyoruz ne de üstlerine öğleni zor edip, pidecilerde kıymalıydı, kavurmalıydı, üstlerine kaşardı, 'tereyağı da sürelim öyle yiyelim'; ‘boğazımızdan rahat insinler’ diye de bardak bardak ayrandı, içemiyoruz.
yediğimiz (babiş’in) sabah akşam sebze, içtiğimiz şekersiz çay; ya da artık kim bilir nerelerde bitmiş türlü türlü ‘şifa’ niyetine ot çayları, ıhlamurlar.
dolapta Allah’a şükür etimiz var. ancak günlerdir kalem kalem pirzolalar; dövülmeden dilim dilim edilmiş bonfileler; yarısı kemikli yarısı parça parça edilmiş yuvalama yapılmayı, bezelye yapılmayı şiş kebap yapılmayı bekleyen kuzu etleri; köfteler, kavrulmuş kıymalar el değmeden yatıp duruyor.
‘yok yenilmezmiş, protein öyle yerli yersiz tüketilmezmiş!’
güzel kızımıza bu akılları veren de bir aklı başında diyetisyen. babiş randevu aldı, gitti görüştü kendileriyle.
döndüğünde elinde üç sayfalık bir diyet programı daha doğrusu bir ‘yol haritası’ vardı.
önce bizi bir deniz kenarına çağırdı, ‘son kez’ kahvesini ‘orta’ söyleyip bizim iki şekerli çayımıza ‘çok şeker atıyorsun’ diye laf sokuşturup, diyet programını satır satır tek tek durak durak hangi gün hangi öğünde hangi yiyeceği ne kadar yiyeceğini anlattı da anlattı.
tabii bu durumda ilk işimiz tahmin edileceği gibi evdeki o ‘canım’ yiyecekleri unutup, en yakın marketin sebze-meyve reyonuna gitmek oldu.
gittik de… hayır yanlış anlaşılmasın burada satır aralarında bir şeyler anlatmaya laf sokuşturmaya çalışmıyoruz. bizim zorumuza giden marketlerin o kokuşmuş buruş buruş olmuş sebzelerine eşek yükü kadar para vermek.
yoksa babiş acele etmese bize biraz zaman tanısa, ona kadıköy çarşıdan ne kerevizler ne semizotları ne ıspanaklar alırdık ama tez canlılık onunki.
neyse.
şimdi babiş evde bir yandan ders çalışıyor bir yandan da harıl harıl kendi pişirip kendi yiyor.
ancak son günlerde biraz mahzun biraz süzüldü, inceldi… tıpkı küçük bir bahar kuzusu gibi yalnız başına dolanıp duruyor ortalıkta.
bekliyor ki akşamları babası gelsin, onu markete götürsün, diyet programının içinde yer alan birbirinden ilginç otları alsınlar, evlerine mutlu ve mesut dönsünler.
gerçi haftada iki gidiyoruz markete, babalık görevimizi eksiksiz yerine getiriyoruz, getirmesine d,e babiş’i dondurma reyonunun önünden çekip almak içimizi sızlatıyor.
sağlıkla…
hamiş; bu diyetisyenler de çok insafsız; küçük bir kız çocuğundan birkaç kaşık dondurmayı esirgemenin alemi var mı şimdi? içimiz parçalanıyor babiş’i her gördüğümüzde.
Evlat sahibi olmak bambaşka bir şey...
YanıtlaSilçay ve simit
Küçük Babişe blog komşunuz Mehtap'ın bloğu 'Mevsimlerden Roma' yı önerin lütfen.
YanıtlaSil