insan babasını sokağa atar mı?
atmaz tabii ama söz konusu arkadaşsa, babiş bunu yapar hem de gözünü kırpmadan yapar.
neymiş efendim ‘evde pijama partisi verecekmiş. gelenler de doğal olarak evde yatıya kalacakmış, gecenin o saatinde arkadaşlarını sokağa mı atsaymış?’
doğru. insan arkadaşlarını sokağa atacağına, babasını kapının önüne koyar daha iyi.
nitekim hafta sonu babiş gözünü kırpmadan bize sokağı gösterdi. kalıverdik o karda kışta, o ‘pek soğuk mu soğuk cuma günü’ ortalıkta.
sokağa atılmak ilk defa başımıza geldiğinden çaresizliğimizi anlatmakta kelimeler kısa kalır, ancak yaşayan bilir. Allah kimsenin başına vermesin böyle bir şeyi hele hele çocuğu tarafından kapının önüne konulmayı göstermesin.
peki gidecek yeri olmayan insan ne yapar? ilk defa sokakta kaldığımız için bilmiyoruz tabii.
dolayısıyla bilmediğimiz soruları sorduğumuz yere sorduk, ‘nerede kalınır?’ diye yazdık google’a, enter tuşuna bastık ki, 700’den fazla noktada, 5 binden fazla kalınacak yer varmış.
yani sokağa atılmak o kadar da dert değilmiş, dert olan bu kadar çok seçenek karşısında seçenek yaratmakmış.
Allah’tan ki aklımızın bir köşesinde öteden beri ‘sultanahmet’te bir gece’ fikri asılı dururdu.
çekip indirdik bu fikri yere, ayakları üstüne bastı, gerçek oldu. online satışla bir oda tuttuk kendimize ve macera başladı.
akşam işten çıktık. önce servisle metroya geldik, binip indik metrodan, ardından kendimizi fanikülere attık, ondan sonra da tramvaya…
bu arada biz sanıyoruz ki bir tek biz sokağa atılmışız koca dünyada, oysa bir arkadaşımız da kızı tarafından olmasa da karısı tarafından sokağa atılmış ancak gece yarısına kadar. sonrası eve gelecek demek. yani insanın bir karısı olursa ancak gece yarısına kadar sokağa atılıyor.
neyse!
buluştuk arkadaşımızla. buluştuk ama arkadaşımız üstte yok başta yok atılmış sokağa bir poları var sırtında, tir tir titrer.
gerçi tramvayda insan kalabalığından biraz ısında ama yine de aklımız kaldı sağlığında. iner inmez bir şemsiyenin altına sığınınca rahatladık.
bu arada bilen bilir ki sultanahmet hele de cankurtaran son yıllarda bir başka güzelleşti bir başka canlılığa büründü. her yan cafe her yan lokanta, teraslar ise seyirlik. istanbul’un en güzel manzaraları en üst katlarda gelecekleri bekliyor.
ancak tahmin edersiniz ki biz yerin üstü yerine yerin altını tercih ettik, öteden beri görmek için can attığımız bizans’ın ünlü büyük saray’ı (palatium magnum)’u yılın en soğuk akşamında arkadaşımızın rehberliğinde dolaştık ve tabii ki hayran kaldık, ilk fırsatta uzun uzun gezmek için kendimize söz verdik.
bu arada sokakta kalan insanların bir sorunu da karınlarını doyurmaktır. aç karnına sokak gezilmez.
ancak şansa bakın ki cankurtaran’da neredeyse bizden başka insan yoktu sokaklarda, dolayısıyla bütün cafe ve lokantalar boş olduğundan ‘gel gelciler’ kapılarda kimi yakalasalar içeri almak için atak yaptıklarından hiç birine yakalanmamak için o sokak senin bu sokak derken kendimizi balıkçı sabahattin’in dükkanında bulduk, aç karnımızı doyurduk.
hamiş; yediklerimiz içtiklerimiz yarına kalsın olur mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yorum yazın
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.