Pazartesi

üçüncü sınıf aşçı!



sabır... sabır... sabır...
sabredeceksiniz... bekleyeceksiniz! çok bekleyeceksiniz...
belki yıllar yıllar geçecek...

ve bir gün öylesine, durduk yerde pattanadak orta yere, 'baba bana şakşuka yapsana!' diyecek... şaşıracaksınız...

gerçi tam da beklediğiniz bu değildir sizin, 'şakşuka' mezedir ve sizin nazarınızda basit bir meyhane mezesidir... çoklukla da sizin pek rağbet etmediğiniz bir meze...
ama olsun içinde patlıcan, domates ve biber vardır ve de kızartılmışlardır... daha ne olsun...

siz değilmisiniz 'bu kız hiç patlıcan, domates ve biber yemiyor' diyen işte o gün geldi... geldi gelmesine hatta bir başka sofradan eve getirildi belli... ama olsun... sonunda o gün geldi. artık patlıcan yiyecek, şakşuka bile olsa...

bu arada haftada bir gün de olsa artık hafta arası izinliyiz ve evdeyiz o nedenle küçük küçük de olsa yemek siparişleri verilebiliyor.

uzatmayalım; patlıcan, biber ve domates alındı. hatta bir keresinde görüp yemiştik diye kabak ve patates de şakşuka malzemesine eklendi ve sırayla domates (kabuğu soyuldu), kabak, patlıcan, biber ve patates doğrandı.

domates ayrı bir kapta pişirildi ardından diğerleri küçük küçüp doğranıp kızartıldı; bir tabağa alındı; üzerlerine domates eklendi ve soğumaya bırakıldı. ardından da dolaba kaldırıldı ki hanfendi (on sekizi bitirdi ya ondan öyle diyoruz) geldiğinde soğuk soğuk servis edilsin.

nitekim öyle de oldu. küçük hanım geldi... mönü sunuldu: kremalı mantar çorbası, şakşuka, baklaya ve pazıya yatırılmış zeytinyağlı enginar ve biralı ev yapımı ekmek...

mönü kabul gördü; önce çorba kızartılmış ekmekle servis edildi; aferin ve 'eline sağlık' iltifatları alındı... ardından soğuklara geçildi şakşuka ve enginar sunuldu... ve enginar da iltifat gördü sıra şakşukaya geldi ki şak şak diye ardı ardına yüzümüzde laflar patladı:

- içinde hiç patlıcan yok! patates ve kabak doğramışsın! onlar nerden çıktı? nerden gördün de akıl ettin? bir de hiç birisi yeterince kızarmamış!

tabii suratımız allak bullak oldu. üçüncü sınıf lokanta aşçısının yüzüne döndü ama renk vermedik pişkinliğe vurduk ama malzemelerin yeterince kızarmadıklarına da hak verdik... çünkü biz az diri severiz patlıcanı, biberi... sandık ki bizim sevdiklerimizi başkaları da sever!

sağlıkla...

3 yorum:

  1. ah siz de de bir Gamse var belli, bizimki de patlıcanı tam kızarmamış bir patlıcan kepep pişmişse masada kim var kim yok aldırmaz notunuzu hemen verir:)))
    Ama ben o baklaya ve pazıya yatırılmış enginar tarifinide mutlak isterimmm...

    YanıtlaSil
  2. hay allah! ben de az kızarmış severim de bizim arçil'e sebze yedirmek büyük dert. öyle olunca, kabaktan ancak dolma yapılır, taze fasulyeye domates bolca ve iyice rendelenir, pilava bir de taze bezelye, havuç haşlanır konur. patlıcanın lafı bile edilmez. unuttuk biz patlıcanı. oysa şimdi sizin şu şakşuka ne nefis görünüyor. insan sadece kendisi için şakşuka yapar mı? belki yaparım. aklımd aolsun.

    teşekkürler tarif için.

    YanıtlaSil
  3. O küçük hanımlardan bir tane de bende var. Bakmayın onların beğenilerinin sizinkiyle tam uyuşmamasına...
    Fotoğrafınıza tıkladım büyüdü, baktım; adabıyla olmuş işte, pek güzel duruyor.
    Elinize sağlık.
    :))

    YanıtlaSil

yorum yazın

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.