Salı

acemi reçel ustası!

babiş birkaç gündür yoktu ya! bu yokluğu fırsat bilip, ‘kış zamanı okul günlerinde kahvaltıda katık olur, ağzı tatlanır; kızarmış ekmeğe sürer tereyağını üstüne de reçel, ohh ne güzel ’ diye diye reçel işine giriştik.

gerçi babişin, ‘kahvaltı’ denilen, mümkün ve uygun olan her yiyeceğin; peynirin, zeytinin, yumurtanın, reçelin, salatalığın, domatesin ve de saksılarımızdan eksik etmediğimiz maydanozun, nanenin demirbaş olarak soframızı süslediği yeme biçimimizle her hangi bir alışverişi yoktur.

sabah kalkarız ve o an canımız ne çektiyse yeriz. kendi başına yemek yeme eylemini gerçekleştirdiği zamanlarda, buzdolabından çıkartıp da mideye indirdiği ton balığı çok olmuştur. şimdilerde ise alışkanlığı ki ona alışkanlık denirse, yaz aylarında çikolata, dondurma, fındık fıstık ama tazesinden. yani taze fındık ve antep fıstığı! kış aylarında ise tost, poğaça, börek bazen de çorbadır.

neyse bu durum bir başka zaman uzun uzun yazılacak bir konudur onun için şimdilik geçelim ve gelelim reçele.

hayatımızda hiç reçel yapmamışız çünkü tatlı sevmeyiz ama tatmışlığımız vardır, tadını biliriz en azından.

baktık çarşı pazar reçellik malzeme dolu herkesler de reçel yazıyor. haliyle heveslendik. böğürtlen aldık, ‘sever’ diye vişne aldık, ‘biz severiz taa tadı annemizden kalmıştır’ diye kayısı aldık. getirip mutfağa yığdık meyveleri ve başladık beklemeye! bekledik bekledik ve bir punduna getirip sorduk…

‘reçel yapsam yer misin?
‘neli?’
‘kayısı, böğürtlen ve vişne aldım. üçünü de yaparım istersen yok istemezsen, vişneleri dolaba kaldırırım kış günleri buz tutmuşlarını yersin!’

söz konusu vişne olunca reçeline de ‘olur’ çıktı.

büyük bir hevesle geçtik mutfak tezgahına, yıkadık meyveleri, ayıkladık, kuruladık ve bekledik ki hazır hale gelsinler reçel yapmaya. vişne reçelini ona yapacağız, diğerlerini de sevdiklerimize!

mutfak yaşantımızda ilk kez reçel yapacağız, heyecanlıyız. dolayısıyla art arda biz dizi hata yaptık!!! bir kere;

- aynı anda bir çok reçel kaynamıyormuş. biri ile ilgilensen diğeri küsüyormuş. sevgi bölünüyormuş.
- ölçüyle yapmak gerekiyormuş. öyle rast gele şeker konulmuyormuş.
- birine limonu erken koyarsan diğerine ocaktan almak üzereyken eklemek gerekiyormuş.

reçeller bitince birkaç temel kuralı yaşayarak, gözlemleyerek öğrendik. vişne kurudu, böğürtlen idare eder oldu, kayısı ise ‘muhteşem!’ öyle dediler.

malzeme
- 1 kg kayısı (çekirdekli)
- 400 gr toz şeker
- bir limon.


hazırlanışı

- kayısılar yıkanıp çekirdekleri ayrılıyor. biz ikiye böldük kaysıları.
- pişirme kabına kayısıları kuruduktan sonra alıp üzerini toz şekerle örttük. bir saat onları baş başa bıraktık ki birbirlerinin içinde erisinler. eridiler. kıskandık herhal ki hallerini, üzerlerine bir tam limonu sıkıp, döktük.
- ve de ardından ateşi yaktık. önce harlı ardından kısık.
- yaklaşık yarım saatte kayısılar tam kıvama geldi.
- kıvam testini porselen bir tabakta denedik. damla sabitlenip de tabakta akmaz olunca, aldık ocaktan ve doğru kavanoza koyduk kayısı reçelimizi. az yapmışız, kavanoz dolmadı. dolayısıyla ağzını ters çevirip (yeni öğrendik bunu) uzun süreli bir saklamaya hazırlayamadık. kısa zamanda bitirmek gerek.

reçeller hazır. bir tek babiş bekleniyor. vişneden umut yok. ama bakarsınız sever. çocuklar her zaman evebeynlerini şaşırtmak için umulmadık işler yapar! bu da onlardan biri niye olmasın? hatta böğürtleni bile tadabilir. artık bekliyoruz, babişin keyfiyle birlikte gelmesini.

sağlıkla.

3 yorum:

yorum yazın

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.