Cuma

gün zorlanınca bayram olmaz!

hep erken kalkarız sabahları ama bu kez gün ‘bayram’ olunca daha da erken oldu. önce çevremize sonra kendimize çeki düzen verdik ve bekledik ki biri kapımızı çala ilk bayram kutlamasına.

devir değişmiş. nereden bilecektik ilk kutlayan, babiş’i çok uzaklarda bir kız olacak internetten! sonra bir başkası babiş’i yanında apartmandan sonra sonra koca koca adamlar arkadaş olandan, el öpmeye gelmiş utanmadan!

hal hatır hoş sohbet gün öğlenden sonrasına geldi ki babiş de geldi! bir güzelleşmiş bir güzelleşmiş evdeki misafirlerden ‘maşallah kızımıza!’ övgüsü ve nazarı aldı. geçip oturdu bir köşeye ama bizim gönlümüz öyle oturmasına razı değil!

kaş kaldırıp göz kırpıp, sola yarım baş eğerek, anlamadığına kanaat getirip yanımıza çağırıp kulağına fısıldayarak; likör ikram etmesini, çikolata tutmasını ve tepsinin yerini söyledik. pek gönülsüz de olsa denilenleri yaptı, birkaç dakikalığına ‘evin kızı’ oldu.

baktı ki misafirler kendi hallerinde odasına gidip hazırlık yaptı bir sonraki ziyarete. bize ayırdığı zamandan kat kat fazlasını üst baş seçmekte harcadı, arada babiş’e seslendi yanına çağırdı, ‘of be baba yaaa hiçbir şeyim yok!’u bir mim gösterisiyle sundu, baktı ki seyirciden tepki yok, bu sefer de üstündekiler için ‘görüş’ alma gösterisini sergiledi ve sonunda kanaat getirdi ki ‘şu sıralar yeni bir şey alınmayacak, giyilenler güzel durmuş artık evde durmanın bir anlamı yok!’

misafirlere ‘hoşça kalın’ denildi, baba öpüldü, bayramlık için kapı aralığında şöyle bir belli belirsiz niyet geçildi; herhal birkaç gün öncesi hatırlanınca vazgeçilip gidildi…

ikinci gün bir öteki güne daha devrilmeden, ‘baba çok mutsuzum’ dedi, telefon açtı, baba da, ‘gel o zaman kızım’ dedi rahatlattı.

sabahına buluştular ki ortalık güneş, ‘ne yapsak ne etsek?’ düşüncesindeler.

‘adaya gidelim, aya yorgi’ye çıkarız, kızıma köfte yediririm… hıı ne dersin?’ dedi umutsuzca büyük babiş; küçüğü, ‘oluurr’ demez mi!

hemen bir koşu üstler başlar değişildi, dolmuşta dedikoduya başlandı, motorda devamı getirilmek üzere soluklanınca, yeni bir pazarlık çağrısı geldi, ‘baba benim canım balık istiyor!’

bizde ‘yok olmaz!’ olmadığından olanlar da uzun sürmeyip ‘olur’a çevrildiğinden adada balığın maliyeti üzerine düşünmeye başlamışken her zaman yanımızda hazır ve nazır olan imdada yetişti! telefonda tanıdık bir ses, ‘hadi adaya gelin mangal yapalım’ dedi. ‘balık da olabilir mi kız için bir tane’ dedik utanmamızı gerektirmeyen bir yakınlıkla.

‘önce büyükada fayton, aya yorgi’ye tırmanış ve köfte; akşama kınalı ve mangal! ne dersin?’ ne denilecek ‘allah!’ denir.

yalnız adada bizi kullar karşıladı! bizden önce gelip fayton kuyruğuna girmişler ki kuyruklarının sonunda beklesek, atların popolarını seyre başlamamız en az bir saatimizi alır; yürüsek o kadar uzun yola niyetli değiliz; otursak ‘nereye oturacağız?’ ‘kokoreççiler olmaz, kebap-döner burada yenmez, en iyisi gidip ‘cafe’lerden birinde yer bulup bir köşeye sığınmak!

öyle de yaptık ama daha oturur oturmaz karnımız acıktı! kız olanımız monüden inegöl köfte, baba olanımız bir çay söyledi kendi taraflarına.

köfte bir iki yutkunmada, çay birkaç yudumda bitti! ‘eh artık adayı şöyle bir dolaşmak lazım canım!’ denildi ki söyleyen tarafından ‘iyi fikir!’

bir fikir de karşı taraftan geldi ki yol dondurmacıların ortasından geçiyor, kim ‘kötü fikir’ diyebilir? böyle bir fikrin sahibi ancak ödüllendirilir!

‘bir top karpuzlu bir top çikolata, krokan bir top evet evet bir top da fıstıklı istiyorum!’ dondurmacı da altta kalır mı hiç, fıstık ve çikolata sos da ondan!

adada yürümek kolay ama yorucu! bu nedenle gelenlerin aklına şaşmalı! en iyisi hemen iskelenin yanındaki kahveye çökmek şöyle gölgeye! çay güzel dondurma da ağızda eriyor ama şu ‘tıkanma’ olmasa, insan yiyebildiği kadar yese yeme yaşında!

sağlıkla.

11 yorum:

  1. Ne guzel anlatmissiniz, yillar var ki adaya gitmedim. Onumuzde ki yaza gitmeli, kizlarimi da goturmeli:))

    Sevgi ve selamlar

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel anlattınız. Masal gibi okudum. Adaya ben hiç gitmedim. Galiba gitmek gerek. Sevgilerimle.......

    YanıtlaSil
  3. Nutkum tutuldu, inanamadım! Ada istikametinde yola koyuldugunuz o saatlerde ya sizinle aynı vapuru paylaşıyorduk, ya da birimizden birimiz çoktan adaya varmıştı bile. Dostlarla güzel bir ada keyfi yapıldı perşembe günü, ama bizim istikametimiz Burgaz Ada'nın Kalpazankaya'sıydı. Daha evvel onlarca kez düşündüğüm gibi bir kere daha teyit ettim ki, İstanbul Adalar'la daha bir güzel.

    Yazınızda bahsettiğiniz o internetteki kız ben miyim bilemiyorum ama eğer bensem demek ki zannettiğiniz kadar uzakta değilmişim, öyle değil mi:) Belki bir kaç koltuk ötede, belki de bir ada vapuru mesafesinde... Bu yazıların yazılmasında en önemli başrol olan küçük babişe de sevgilerimi gönderiyorum:)

    YanıtlaSil
  4. sevgili aybike ve taze nane,

    adaya bekleriz... size çok iyi bildiğimiz iskeleyi ve de dondurmacıları gezdirmek boynumuzun borcu...

    ilk bayram kutlamasını tabii ki sevgili zero yaptı bu arada ve nelere vesile oldu bir biz biliriz bir de kendisi...

    sevgiyle kalın...

    YanıtlaSil
  5. Ne adar güzel anlatmışsınız. Hem okudum hemde canlandırdım sanki bende o anları yaşadım.Yazılarınızı merakla takip ediyorum.

    Sevgilerimle.

    YanıtlaSil
  6. Harika bir kalem...
    Farklı ama bir o kadar da lezzetli...

    YanıtlaSil
  7. Dondurmadan tıkanılır mı hiç??:)
    Slmlar

    YanıtlaSil
  8. :) ben çok keyifle okuyorum yazılarınız..

    sevgiler..

    YanıtlaSil
  9. Blogunuzu yeni kesfettim,nasil olmussa bu güzel yazilar gözümden kacmis.
    Evin kiziyla bizimde basimiz dert de,Allah yokluklarini göstermesin.
    Sizi arkadas listeme aldim,karsilikli olursa sevinirim,güzel günler diliyorum.

    YanıtlaSil
  10. Bu yaz ben de bu külahta dondurma yedim.Ama siz bunun fotoğrafını çekerken neden kültablasına koydunuz o güzel şeyi onu çözemedim..

    YanıtlaSil
  11. nie kültablasına dondurma konulduğunu anlayamadım. kötü bi görüntü

    YanıtlaSil

yorum yazın

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.