Çarşamba

aşçıysan marka deneyimin olacak!


ya yaşlanıyoruz, bedenimizde yorgunluk gözlüyor kimileri ya da yedirip içirdiklerimizin ‘günümüz gençleri’nce pek kıymeti harbiyesi kalmadı ki, ‘bundan sonra pazarları yemeği ben yapayım’ dedi babiş!

elinde de downtown cookbook, nişantaşı! kitabın içinden pişirilecek olanı bile seçmiş: biberiyeli piliç!

babiş’i yemek pişirmekte hiç bu kadar kararlı görmemiştik… iç sesimizle diyoruz ki ‘ulan dün biirrr bugün ikiii… he desen ne yiyeceğin belli değil, yookk olmaz! desen, kızın hevesini kırarsın ki olacak şey değil!’

çaresiz, ‘olur kızım’ deyince malzeme tespitine geçti babiş ki evde çoğu yok! ama olsun insan heveslenince bir şeye, hele de yeterli motivasyonu ve desteği de bulursa yakınlarından, yapamayacağı şey yoktur. markete bile gidilir nedir ki, şunun şurasında iki adım arası!

malzemeleri aldı geldi babiş; göğüs tavuk var poşette, ‘küp küp doğranmış domates’ var konserve, ‘közlenmiş ve soyulmuş kırmızı biber’ var konserve! yalnız biberiye yokmuş, ‘nasıl olmaz koca markette anlamıyorum?’ diye bize sorup, evde bulundurmamamızı kabahatimiz sayıyor!

eee her ‘kabahat’in bir bedeli vardır; çocukken bunu iyice belletmişlerdi. büyüdük yine kurtulamadık kabahatlerimizin karşılıksız kalmamasından. her yaptığımızın yine bir karşılığı var, ki bize, ‘o zaman çarşıya gidip alırsın’ diyor babiş. ancak bir yandan da ‘pazar keyfimiz’in içine turp sıktığının farkında, biz de onun bu haleti ruhiyesinin farkındayız. durum böyle olunca, pazarlık yapabilme gücümüzü kullanıp dedik ki; ‘sen de gelirsen!’

niyetimiz bu küçük akşam üstü gezisiyle babiş’e, yaşadığı ‘köy’ün en önemli çarşısını gezdirmek ‘ne nereden alınır, nasıl alınır?’ dersi vermek. çarşıya inildi ki o yaştaki bütün gençler ya nargile içiyor ya bir pasaj var oraya doğru akıyor ya da nerden gelip nereye gidiyorlarsa o istikametteler. Allah’tan bizimki yanımızda da gideceği yönü biliyor!

neyse! ‘en iyi aktar’ bulundu, biberiye, evde kalmamış diye köri ve kimyon alındı; alınmışken saçlar için hintyağı da hatırlatıldı aktara ki evdeki bademyağı ile karıştırılıp saçlara sürülsün. sonrası ‘çok üşünüldüğü’ için pek ‘parlak’ geçmedi ve eve dönüldü.

artık vakit acıkma vakti oluğundan, babiş hemen mutfağa yöneldi; bir kaba bir kuru soğan doğradı, iki diş sarımsak ekledi, bir havuç soyup kabaca dilimledi sonra da aralarına zeytinyağı, kırmızı biber, karabiber ve tuz ekledi ki ‘blendır’dan geçirilip püre haline getirilecek.

bu arada biz de mutfak radyomuzu açıp son zamanlarda keşfettiğimiz alaturka fm’den repertuardaki şarkıları dinlemeye koyulduk ki, ‘yar saçların lüle lüle / yar benziyor beyaz güle’yi icra ediyor sanatçı. tam dalmış gitmişken ‘yar’ın saçı başı hayaline, bir çığlık kulağımızın dibinde patladı, ‘bu ne yaa?’ şimdi gel de anlat yarin saçlarının bir zamanlar lüle lüle olduğunu? nereden bilecek kız, hayatında duymamış ki bu şarkıları, ilk kez duyuyormuş.

neyse kendimizi toparlayıp bu kez de beş duyumuzu mutfakta olan bitene yönlendirdik ki bir daha dalga geçerken yakalanmayalım!

‘babaaa yaaa bunlar blendır’da püre olmuyor!’ sözleri bizi iyice kendimize getirdi. kız haklı gerçekten de bir işe yaramıyor alet ancak onun da bir kabahati yok çünkü cinsi ‘el’ cinsinden. ‘dur bakalım kolayı var, ben hallederim’ deyince, ‘yap da görelim!’ meydan okumasıyla püre işi üstümüze kaldı.

derin bir tavaya malzemeleri koyduk sıcak su ekledik üzerlerine ocaktan alıp karıştırıcının insafına bıraktığımızda sonuç iki tarafı da tatmin ediciydi; herhangi bir sorun çıkmadan karışımı tavukların üstüne sürüp fırına koyduk akşam yemeğimizi.

yalnız bir sos daha hazırlamak gerekiyormuş ki onun için küp domates konservesini açmak, yarım kuru soğan doğramak, iki sarımsak soymak, tereyağını bir buçuk yemek kaşığı ölçüsünde ayarlamak ve de sonunda bir kırmızı köz biber, biraz karabiber ve biraz da tuz eklemek gerekiyormuş içlerine.

bütün bunları yaptık ama yaptıklarımızı babiş beğenmedi çünkü sos olabilmeleri için (kitapta öyle yazıyormuş!) püre haline gelmesi gerekiyormuş.

‘akşam akşam tatsızlık çıkmasın’ diye bir kez daha el karıştırıcımızı elimize aldık almasına ama karıştırıcı bir iki dönüp durdu sosun içinde sonra bir hırıltı çıktı aletten en sonunda da ellerimizde can verdi.

böylelikle masada konuşulacak bir şey çıktı ki babiş haklı ‘…… markasından asla bir şey almamalı!’

sağlıkla.

12 yorum:

  1. ilk paragrafın cevabı bence "hiçbiri", görünen tek cevap var ki küçük babiş mutfağı sevmiş ve sizin de "yemekleri daha çok hatta çoğunlukla neredeyse her zaman, 'büyük babiş' yapmaktadır ve de günün birinde bu durumun tersine dönmesini ummaktadır!" umudunuzun geçekleşmesine az kalmış :)

    hernekadar et yemediğim için denemeyecek olsam da bu malzemelerle bu yemeğin çok lezzetli olduğuna eminim, küçük babişin eline sağlık, size de afiyet olsun...

    YanıtlaSil
  2. Küçük babiş, iyi bir aşçı olma yolunda ilerliyor sanırım.
    Hali hazırda marka deneyimi de var :)
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  3. Günün birinde hep yemek yapan olma durumunun tersine dönmesini uman büyük babişe duyurulur! O gün gelmiş de çatmış bile! Ama mutfaktaki bu aşçının yer değiştirmesi durumu, ne yaşlılık ne de yapılanların beğenilmemesi.. Sadece her geçen gün büyüyen bir genç kızın gelişen mutfak sevdası. Bundan sonra yavaş yavaş artık onun tercihi olan malzemeler, baharatlar ya da kullanmayı sevdiği mutfak aletleri de kaplayacak tezgahlarınızı. Artık sadece evinizi değil, mutfağınızı da paylaşmak durumundasınız, benden söylemesi:) unutmadan..tavuk da harika görünüyor, küçük babişin ellerine sağlık:)

    YanıtlaSil
  4. allah kolaylıklar versin. ellerine sağlık babişinizin. bende mutfak hevesi ile dalmışımdır o yaşlarda, yaptığımda jöleli tatlıdır. evde yemek te tatlı da babamdan geçmeden sofraya gelmezdi.
    kendisininde en sevdiği un helvasıydı. bütün apt. babam yaptı diye bize helva getirmezlerdi. denemenizi çok isterim

    YanıtlaSil
  5. Resim muhtesem görünüyor, babislerin ellerine saglik.
    Sevgiler

    YanıtlaSil
  6. küçük babişin acemi cesaretini sevdim
    biberiyeli piliç ismi bile havalı
    güzel görünüyor afiyet olsun

    YanıtlaSil
  7. Eminim, kızınız değil "sen yapamazsın, dur" nidaları ile engellenmeyi, böyle cesaretlendirildiği için şimdi çok mutlu olmuştur, gelecekte de bunun değerini daha iyi anlayacaktır.:)

    YanıtlaSil
  8. Sevgili kucuk babis, ben tavuk pek sevmem.. Bu tarifi kesin deneyecegim.. Cunku cok lezzetli gorundu gozume.. Iyi yemek pisirmeyi bilmek bir ayricaliktir bence.. bir kalite olcusudur.. Ne guzel, erkenden bu kadar guzel seyler pisirmeyi dusunmek ve yapa bilmek..
    Ustelik kitaplar elinin altinda bir tarafta, obur tarafta hicbir kitapta kolay kolay bulunmayan yemek tarifleri buyuk babis'te.. Dusunsene, guzel sacli, akilli bir kucuk babis sadece biberiyeli pilic degil, agzi acik pisiriyor birgun arkadaslarina .. (mesela Sorbon'da filan master yaparken, ya da Bogazicinde olsun.. sen nereyi dusluyorsan..)

    YanıtlaSil
  9. Bu arada tekrar bir oneri, Madra'nin karikaturu'nu banner olarak ta kullanabilirsiniz. Demli Hayat blogunda nasil yapilacagini tarif ediyordu..

    YanıtlaSil
  10. Güzel görünüyor gerçekten.. Bugün biberiyeli piliç, yarın kaburga dolma gibi görünüyor ufukta..

    Ama ben Büyük babişin yemeklerini seviyorum. Onların içinde başka bir baharat var, aktarlarda bulunmuyor :)

    Hala kereviz salatası yiyorum bilesiniz..

    YanıtlaSil
  11. Anlaşılan babiş gençkız olma yolunda ilerleyip değişik lezzetlerle baş kaldırıyor.Görüntüyü tutturmuş bence lezzeti de diğer babişe sormalı..sevgiler..

    YanıtlaSil

yorum yazın

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.