hiçbir zaman büyük çok büyük şeyler konuşmayacak; hadi konuştun diyelim bir de üstüne üstlük laflarında diretmeyeceksin ki sonunda sana tükürdüğünü yalatmasınlar.
‘asarım kesirim, şunu da yaparım bunu da isterim’ kabadayılıklarını hayat yemez. dönüp dolaşır gün gelir o büyük büyük lafları sana yedirir.
teorimize inanmıyorsanız size somut olarak ispatlayalım daha başımıza yeni geldi. belki siz de kendinize pay çıkarır bizim düştüğümüz duruma düşmezsiniz.
efendim babiş’in eğitim yaşamının ikinci dilimi geçenlerde sona erdi. şükürler olsun ki ‘iyi’ bir okuldan mezun oldu, diplomasını törenlerle aldı, partilere gitti yedi içti, mezuniyetin tadını çıkardı.
bu arada biz de tatlı hayaller kurup, artık ‘paracıklarımız’la baş başa kalacağımız günlerin hesabını yapmaya başladık.
çünkü babiş sağ olsun, iki parçalı öğrenim yaşamının tamamını ‘iyi’ okullarda, paralı okudu ve bu okumalara biz de her yıl bir araba parası kadar parayla katkıda bulunduk.
‘olsun’ dedik, ‘canı sağ olsun! para dediğin harcanır hele de ucunda eğitim olursa.’
tabii ilk başlarda bu laflar kulağa hoş geliyordu, babiş de sağ olsun yüzümüzü kara çıkarmadan sınıfları birer ikişer atlıyordu.
ve geldik bugüne…
bugün dediğimiz de yaşanmış onca yıl; sabah kargalardan önce kahvaltı, servis kapıya geldi telaşı; akşam babiş’ten önce evde olmalıyız koşturması, tepsi tepsi yemek servisi, çorbası, etlisi, zeytinyağlısı; eh bunun çamaşırı var bulaşığı var; var oğlu var; buna can mı dayanır para mı dayanır.
uzatmayalım sonunda büyük babiş yoruldu artık para için çalışmak istemedi ve babiş’e ‘kesinlikle üniversiteyi de özel, paralı okuyamazsın, okutmam ona göre! gidilirse devlet üniversitesine gidilecek. özellikle de istanbul üniversitesi’nin filolojileri hele hele de arkeolojisi, antropolojisi vb olursa ne iyi! ’ tehdidi karışık temennisini savurdu. babiş de ‘olur!’ dedi konu üzerinde mutabık kaldık.
babiş ya tehdidi ciddiye aldığından ya da kendi de eğitimin bu özel ve paralı kısmından sıkıldı ki derslere ağırlık verdi, arkadaşlarının neredeyse tamamının gitmeyi kafasına koyduğu özel üniversite fikrine kendi geleceğini kapattı.
peş peşe sınavlara girdi, çıktı ve çok yoruldu hatta bunaldı ama ‘sayılı gün çabuk geçer.’ geçti de…
sonunda o gün geldi çattı ki sonuçlar açıklansın ama babiş sonuçlar açıklandığında yanında olmamızı istemedi. biz de olmadık.
babiş beklenen telefonu tarafımıza yaptığında sesinde görevini yapmış insan rahatlığı vardı, ‘kazandım hem de senin istediğin bütün bölümlere girebiliyorum, fransız filolojisine, arkeolojiye bilmem neye bilmem neye!’
süper. o an kızımızla ne çok gurur duyduk, ne çok? baba-kız hedefimizi tutturmuş mutluluktan uçuyorduk. hatta fazla uçmuşuz ki ağzımızdan, ‘arkeolojiye gidersen sana araba alırım’ lafı çıktı, babiş de ‘oleyy’ dedi, yorgunluğun tadını çıkarmaya başladı, tatillere gitti geldi, çeşitli aile içi toplantılara katıldı, tebrikleri kabul etti ama her karşılaştığı kişiyle de istişareyi yani fikir alışverişini boşlamadı.
işte ne olduysa bu istişarelerin birinde olmuş ki eve yeni eğitim fikirleriyle ve de kararlı döndü. ‘babiş ben hayallerimdeki okulumu buldum! itü tekstil pazarlama! iki yıl burada iki yıl amerika’da hem de new york’ta. yalnız okul paralı!’
‘burası’ iyi de şu new york kısmı için kesin biraz daha çalışmak lazım hem de en az bir beş yıl daha…
sağlıkla…
Belki de "hakkınızda hayırlısı budur". Bir çiçeği burnunda kız babası olarak yazınızın güzelliği yüzünden dayanamayıp yorum yazma ihtiyacı hissettim. Ayrıca da etrafta bir sürü
YanıtlaSilfahri arkeolog da var. İstediğinde bir küçük torpil yaparız belki de...
Sevgiler
eyvallah adsız... ancak bu gidişle babiş'e değil bize arkeolog gerekecek!
YanıtlaSil