Perşembe

bir urfa yemeği: ağzı açık

sizinle blogdaki muhabbetimiz yemek üzerine kurgulu ya; babiş evde yemek yemezse; biz babiş’e yemek yapamazsak, yapsak da ‘tamam yerim, birazdan evde olacağım’ der gelmezse, sokaklarda mantı, kokoreç, hamburger o an canı ne çekerse onu yerse, artlarından da diyet yapmaya kalkar, markette ne kadar zerzavat, meyve varsa kilo kilo alıp alıp eve getirirse, aldıklarını dolapta kaderine terk ederse, ‘ünü blog dünyasını sarsmış aşçı baba’ olsan ne yazar? ya da ‘babiş, bunu yemez’ deyip sen ayrı tencerede o ayrı tencerede her gün ayrı yemekler pişirmeye kalkarsan bu durumdan blog okuruna ‘yemek’ namına yazı çıkar mı? çıkmayınca da okuyucu durduğu yerde durur mu? o blog senin bu blog benim deyip dolaşıp, anca kırk yılda bir aklına düşersen uğrar, şöyle bir göz gezdirip yoluna devam eder.

dolayısıyla son aylarda yaşadığımız bu gerçeğin farkında olduğumuzdan, ‘müşteri’ kaçmasın diye dün akşam en iyi bildiğimiz yöremiz yemeklerinden birini yapmaya niyetlendik ki, hiç olmazsa biraz olsun gönlünüzü alalım.

bu arada hemen bir dip not olarak belirtelim ki babiş dolapta iç baklalı, taze soğanlı zeytinyağlı bebek enginar bulduğundan, ona yumulduğundan; peş peşe, ‘niye bugüne kadar iç baklalı enginar yapmadın, bakla çok güzelmiş, kabukları çıkmıyor mu bunların? bu otlar da ne? bir daha yapppp çokkk güzel’ deyip durduğundan yani kendi dünyasında olduğundan, hiç ona elleşmeden tezgah başına geçtik, yarım ağız ‘ağzı açık yer misin kızım?’ dedik, o da yarım ağız, ‘bir iki tane yerim, ben doydum, enginar çok güzeldi’ dedi.


bu yanıt üstüne gönül rahatlığıyla tezgah başına geçtik ki ne acele etmemize gerek var ne de nasıl pişirirsek pişirelim yiyen biz olacağımızdan iyisi de kötüsü de bizim sırrımız olarak kalacaktı. yani biz öyle zannediyorduk.

tanrıyı güldürmek istiyorsan plan yap


uzatmayalım küçük ve şirin mutfağımızda işe koyulduk, babiş ise enginarını bitirip, üstüne uludağ gazozunu içip sosyal medyasına döndü, kucağına bilgisayarını, eline de telefonu alıp bizim onu kızdırmak için söylediğimiz, o saatte açık olan artık tokyo mu olur new york mu olur dünya borsalarını izlemek için divana kıvrıldı.

neyse biz şimdi kendi işimize bakalım, babiş’i sosyal medyasıyla baş başa bırakıp size yöremiz mutfağından, ki kendileri bir urfa yemeği olur, ağzı açığın tarifini verelim.




efendim malzemeler şöyle;

- yeterince un,

- iki kaşık yoğurt,

- su,

- hiç yağsız yarım kilo kıyma,

- üç diş sarımsak,

- biber salçası,

- ve de tuz,

- kızarma için sıvı yağ.

gelelim ağzı açığın yapımına;


- un, yoğurt, tuz ve su ile hamuru yoğurup bir tarafa dinlenmek için bırakıyoruz;

- yağsız kıymaya, dövülmüş sarımsakları ve bir tatlı kaşığı biber salçasını katıp yoğuruyoruz;

- hamur dinlendi değil mi (on beş yirmi dk)

- hamurdan bir elma kadarını koparıp, onu da beş altı ceviz büyüklüğünde olacak kadar parçalıyoruz;

- ardından ceviz iriliğindeki hamurları tıpkı fındık lahmacunu hamuru gibi açıp,

- üstlerine yine ceviz büyüklüğünde et koyup, hamura yayıyoruz;


- hamurlara etler yayıldıktan sonra işaret ve baş parmağımız yardımıyla hamurların uçlarını etlerin üstüne kapatıyoruz;

- bu işlemleri hamur ve et bitene kadar tekrarlıyoruz;

- bu arada hazır olan ağzı açıkları gazete kağıdı arasına alıp üstlerini örtüyoruz;

geldik ağzı açıkları kızartmaya;

- tavamız geniş olsun ki en az üç ya da dört tanesini birlikte kızartalım;

- püf noktası şu ki, ağzı açıkları kızartmaya önce etli tarafından başlıyoruz;

- yani önce etli yüzünü yağın içine ters koyup, kızarttıktan sonra yüzünü bize çeviriyoruz;

- çıkardıklarımızı kağıt havluya alıp fazla yağlarını çekmesini sağlıyoruz,

- arada bir tanesinin tadına bakıp göz hakkımızı alıyoruz, sıcak sıcak bir tanesini yiyoruz.

evet kızartma işi bitti, ağzı açıkları kızarttık artık yemek için hazırlar.

biz aşağı yukarı yarım kilo un yarım kilo et ile yirmi kadar ağzı açık yapıp kızarttık.

yemek için kendimize altı yedi tane ayırırken, babiş iki istemesine rağmen ne olur ne olmaz, diye tabağına beş tane bırakıp servis ettik.

babiş ağzı açıklar soğumasınlar diye hemen yemeye başladı, ardından da yorumlarını sıraladı, ‘tuzsuz olmuş, biraz da kuru olmuş ama idare eder, ellerine sağlık!’


hamiş; baba kız yirmi ağzı açığı bitiremedik, babiş’e bugünlük de altı yedi tane soğuklarından kaldı. bakalım nasıl yiyecek, ısıtır mı yoksa soğuk soğuk mu dener, ne dersin?

1 yorum:

yorum yazın

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.