Perşembe

insanın canı çekerse!

şükürler olsun ki babiş var! sayesinde nice yazılara imza attık, gün geldi okunma rekorları kırdık, hatta ufaktan ufaktan “şöhret”i bulduk

ancak siz siz olun kanmayın bu “şöhret” böbürlenmelerine… “şöhret” dediğin nedir ki? geldiği gibi gider! korumasını bileceksin! bunun için çok çalışacaksın çok üreteceksin ama en önemlisi babiş formunda olacak ki ortaya yazı çıksın! yoksa ondan bir kaşık, bundan bir tutam yaz yaz nereye kadar? kim okur?

yani dememiz o ki şu günlerde çok yoğunuz; var olan “haklı şöhret”imizi korumanın yollarını arıyoruz hatta hayaller kurup “daha fazla artsa kötü mü olur?” diyoruz kendi kendimize ama durmadan da babiş’in ağzının içine bakıyoruz! açsa doyurup, toksa “yarın ne istersin?” sorusunu soruyoruz! istekler alıyoruz, yorumlar dinliyoruz çoğunlukla da satır aralarını okumaya çalışıyoruz ki eninde sonunda karşımızdaki bir kadın!

sabah da bu duygular içinde uyandık, uyanır uyanmaz da babiş’i mutfakta bulduk! akşamdan bize sözü var, dün gibi bugün de kahvaltı edecek hatta hatırımızı kırmayacak iki dilim ekmek birden yiyecek!

sabah sersemliğinden olsa gerek unutmuşuz tabii hayatın gerçeklerini! oysa hayat umduğunuzu değil, bulduğunuzu yedirir size!

nitekim babiş de mutfakta, o tahta gibi yassı, “kraker” denilen tatsız tuzsuz şeylerden yiyordu! tabii ki ses etmedik! çünkü bir başka şey daha var ki öğrendiğimiz, başına durduk yerde bela almayacaksın hele ki sabah sabah; kendine ses getirtmeyeceksin kendini sevdirmenin yollarını arayacaksın!

biz de öyle yaptık, onun verdiği sözü unuttuk, geceden kendi verdiğimiz sözü yerine getirmek için kolları sıvadık, son günlerde çok popüler olan, “üç gün yeter!” dediğimiz ama bir oturuşta tüketilen kabak mücverimizin hazırlıklarına başladık!

bir kabağı rendeledik, üstüne bir-iki tazen soğan, on beş-yirmi dal maydanoz doğradık, bir yumurta kırdık, birkaç çimdik tuz attık, sulandıkça da un katıp zeytinyağında kızartmaya başladık!

bu arada belki akşam için babiş’in gönlünü çeleriz diye de daha önceden ayıklayıp temizlediğimiz bamyaları ortaya çıkardık, niyetimiz nohudunu haşladığımız, kuzu etini hazır ettiğimiz etli bamyayı mücverin arkasından pişirmek! babiş okuldan gelince yer biz de işten gelince…

ama dedik ya niyet başka hayat başka; uslanmamışız ki babiş kapıdan çıkmadan bombayı patlattı: babaaa benim canım çoktandır suşi çekiyor!

sağlıkla…













2 yorum:

  1. hah işte tamam... Suşinin türk versiyonunu ancak siz yaparsınız...:) Hep merak edip, niye kimse arastirip denemiyor dedigim yemek suşi... :)

    YanıtlaSil
  2. Allah kolaylık versin ne diyeyim bu babişler hep olmayanı istiyorlar.Tatlı bir şeyler varsa içlerini bayıyor tuzlu istiyorlar tuzlu varsa da çok tuzlu oluyor hepsi nedense:))Bu babişlere yaranılmıyor ağzımızla kuş tutsak bile :)))Sağlıkla kalın..

    YanıtlaSil

yorum yazın

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.