Pazartesi

kadayıf mı künefe mi?

insanoğlunu memnun etmek zordur hele de “küçük”lerini! bizde bunlardan bir tane var biliyorsunuz!

neyse, lafı uzatmadan gelelim sadede!

bizimki son zamanlarda bir moda deyiş çıkardı, ikide bir yani iki ayda bir bazen de üçü bulur, “yine kaytarıyorsun! artık güzel şeyler pişirmiyorsun!” der, çuvaldızı batırır!

canımız acıyor tabii! ancak bir yandan da hak vermiyor değiliz! çocuk büyüdüğünde “adam” olduğunda, ele güne karşı, “babasının mutfağı”nı nasıl hatırlayacak?

“babam bir pirzola pişirirdi parmaklarını yersin!” ya da “palamudu takoz kestirtirdi, ızgara yapardı!” mı diyecek? hadi belki çok çok “et suyu ile yapardı, içine patates, havuç, bir baş soğan da koyardı ki mercimek çorbanın tadından yenilmezdi, hele de kıtır ekmekleri doğrarsan” deyip yad edecek babasını!

bu kadarı yetmez tabii çocuklara efsaneler gerek!

dolayısıyla hem lafların altında kalmayalım hem de tembellik edip bedenimizi hamlamayalım diye yeni arayışlara girdik hem de hiç hoşlanmadığımız hayatta yemediğimiz tatlı mevzununa el attık!

önce çarşıdan iki tane alüminyum künefe tepsisi, tel kadayıf ve dil peyniri aldık sonra da yolumuzun üstündeki bir künefe ustasından az biraz pişirme taktiği ardından da evin yolunu tuttuk!

ne zaman ki babiş künefe lafını duydu, önce ağzından bir nida çıktı ki “Allah!” der sonra da “yemez miyim? deli misin sen” der gibi bakıyor!

durum böyle olunca künefeyi satacak müşteri de bulununca bize de mutfağın yolu tez elden gözüktü.
önce tepside tereyağını erittik, iki tatlı kaşığı üzüm pekmezi de koyduk içine sonra da kadayıfları tepsiye serip, bir kat peynir bir kat daha kadayıf döşeyip, ocağın üstünde en küçük ateşte altını kızartmaya başladık.

ha bu arada bir başka ocakta da toz şekerli şerbet eriyor unutmadık!

eee tabii ilk deneyim, serde acemilik de var, kadayıfın altı çabuk kızardı, bin bir zahmet öteki yüzünü çevirdik, bir de onu kızarttık, “tamam” olunca da şerbeti döküp babiş’e sunduk!

valla onun deyişi yalanımız yok, “gerçeğinden hiç farkı yok hatta daha da güzel!”

ancak biz biraz “pinpirikli” adamız, bu lafı ucundan tutup, bir başka seferi bekledik ki, babiş yeniden “yerim!” desin.

nitekim o laf birkaç gün sonra salondan bir daha geldi, biz de yeni bir künefe denemesine giriştik yine aynı sonucu aldık! bu arada pekmezini biraz fazla koyuyormuşuz, künefe ustası söyledi, onu azalttık.

yine babiş geçer not verdi yine “aferin!” aldık taa ki geçen günlere kadar!

baktık olmuyor bir türlü kendimizi memnun edemiyoruz, bu kez pişirme yöntemini değiştirip teflon tavaya başvurduk. gerçek kadayıf ustaları gibi bir o yanını çevirdik kolaylıkla kadayıfın bir bu yanını; üstelik dil peyniri yerine tuzsuz gerçek kadayıf peyniri kullandık!
babiş künefenin neredeyse tamamını yedi, biz de çatalla ucundan aldık ki hamur geldi, ses etmedik!

şimdi derinde bekleyen tel kadayıfların bir kez daha talep edilmesini bekliyoruz ki deneye yanıla ustalaşalım, kim bilir belki künefe ustası bile oluruz!

yalnız babiş kadayıfa “künefe!” diyor, bizse “bildiğimiz kadayıf!” demekte ısrarlıyız onun için daha adında anlaşamadık!

sağlıkla…

4 yorum:

  1. Ustalık her daim tecrübede gizlidir, ben de buna inanırım da, bence siz o mertebeye yaklaşmışınız, burdan harika görünüyorlar. Künefe ya da kadayıf adına her ne derseniz deyin, akan suların duracağı iki tatlıdan biridir benim için... gerisi olmasa da olur...

    sevgiler

    YanıtlaSil
  2. sevgili zero,

    sizi buralarda görmek ne güzel!

    YanıtlaSil
  3. Teşekkür ederim, ben hep buralardayım aslında:)

    YanıtlaSil

yorum yazın

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.