Çarşamba

tavuk paçasından belli olur!


“gerçek” tavuğu bilir misiniz?
hani şu gün boyu başını yerden kaldırmadan durmadan gezinen ve bu gezinti boyunca 2 km.’lik bir alanı solucandan keneye, ne bulursa temizleyen, arada horoza da görünen, günde en çok bir tane yumurta yumurtlayan, yumurtlarken de “gıt gıt gıdak, yumurtam sıcak!” diyen tavuğu bilir misin?

belki bilirsiniz belki de hayatınızda görmemişsizindir kim bilir! ne yazık ki şimdilerde tavuk diye bildiğimiz marketlerde parça parça satılanlar! onlara da but, göğüs, kanat diyoruz, arada da “bütün” olanını alıyoruz!

neyse! lafı uzatmayalım, merama gelelim!

geçenlerde kadıköy çarşı’da işte o gerçek tavuklara rastladık. kesilmiş, yolunmuş ve “öbür” tavukların yanında yerlerini almıştı!

tabii ufacık tefecik çok çelimsiz durduklarından hemen dikkatimizi çekti, sevinçle bir tane aldık!

eve gelip babiş’e heyecanla gösterdik ki, ömrü hayatında “gerçek” tavuk görsün!

babiş, havada salladığımız et parçasını görünce “ayyy nedir bu böyle!” dedi, çığlığı bastı!

anlattık!

uzun uzun dinledi bizi ve ardından da tavuğa acımış olacak ki, “babiş bunu ben pişireceğim!” dedi. biz de hevesini kırmadık!

epeyce bir süre mutfakta tavukla uğraştı, didindi ve ortaya gerçek bir tavuk yemeği çıkardı.

bize de sadece masayı kurmak kaldı; bir günlük de olsa rahat ettik, yan gelip yattık tavuk pişene kadar!


artık boynuz kulağı geçti geçmek üzere hatta bu yolda epeyce yol alındı bile! o nedenle her yemek pişirenin merakı gibi babiş de merak edip, “nasıl olmuş ihtiyar!” dedi, suratımıza gözlerini dikip yorumumuzu bekledi!

“valla ne yalan söyleyeyim, yediğim son tavuğun lezzetini hatırlamıyorum ama etinin sertliği aynen bunun gibiydi!” dedik, der demez de masanın en “kötü” kişisi olduk! zaten etrafta bizden başka da kimseler yok, ki fikirlerini söylesin onlar da “kötü” kişi olsun. elde kaldık yani…

“suçlu” kişi, “kötü” kişi ele geçince ne yapar? sorgulanır değil mi? kendini savunur değil mi?

biz de aynen onlar gibi yaptık; uzun uzun gerçek tavuğun çok zor piştiğini, ne kadar zor piştiğinin kanıtının paçaları olduğunu, nasıl da sadece kemik kaldıklarını, etinin biraz sert olduğunu, lif lif olduğunu, renginin az biraz esmer olduğunu ama yenmesinin, hele suyundan içilmesinin büyük keyif olduğunu” anlattık, babiş’i zar zor ikna ettik, elinden kurtulduk!

sağlıkla…

1 yorum:

  1. neresi burası peki?
    kadıköy çarşıda demişsiniz. dükkan adı var mıdır?
    koşa koşa giderim. ben burnuma mandal takarsam ancak o dandik tavuklardan yiyebiliyorum :(

    YanıtlaSil

yorum yazın

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.